Dolar 34,1129
Euro 38,0923
Altın 2.860,79
BİST 9.971,12
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bursa 22°C
Yağmurlu
Bursa
22°C
Yağmurlu
Cts 24°C
Paz 23°C
Pts 26°C
Sal 28°C

Çekirdek tersine dönmeye başladı

16 Ağustos 2024 15:19
101
A+
A-

Yerküre çekirdeği tersine dönmeye başladı, yani saat yönünün tersine dönen bir zaman, mekan boyutunun varlığı gün yüzüne çıkmaya çalışıyor. Peki ne olacak! Nedir bu! Bu; insanları zoraki beyninin tek yarımküresi ile yaşamaya mecbur bırakan düzenin yıkımı demektir. Sağ yarımkürenin uykudan uyanışı demektir. Daha yaratıcı, daha vicdani, duygusal, merhametli ve sonsuz bir zamanın başlangıcı demektir. Hazır mısınız!! Yaratıcının nizamı tektir ve buna uyum sağlayamayan frekansların parçalanması anlamını taşır. Hani yılan oyunu oynardık: bakın için de ne gizli! Dosdoğru küplerden oluşmuş ve üst üste binmiş bir sütun, alt tarafta kalan boşluklu ve çarpık çurpuk dizilmiş küplerin arasına yerleşir ve hepsini yok eder. İşte gerçek nizam da bu şekilde çalışır, çarpık kentleşmenin ortasına küt diye dikilen bir gökdelen hesabı, kaçak konutları yıkıverir. Bu sebeple de insanlar önceden uyarılır, lütfen evlerinizi boşaltın, ya da daha sağlam evler inşa edin. Sistem hepimizi kaçak konutlarımızı, boşluklu duygusal durumlarımızı toparlamamız ve yeniden kendimizi inşa etmemiz konusunda sürekli uyarır. Duyarsan ne ala, duymaz umursamazsan, o evler içlerinde insanlarla birlikte yıkılırlar.

İşte yeni dünya düzeni kurulmak üzere iken, annemiz uyarılarını arttırmaya başladı: depremler, seller, afetler, tufanlar..ocaklarımıza incir ağcı dikilmek üzere. Kimse korkmuyor aslında bence gerek te yok korkmaya, geçenlerden Antalya da, rüzgar, yağmur ve sel ortalığı kasıp kavururken, çocukların heyacanlı bakışları, içten içe sevinçleri ve çığlıkları bana korkulacak hiçbirşey olmadığını söyledi. Demekki dünya elekten geçirilirken korkanlar, aslında suçlular olacaktı. Çünkü basket topunun potada defalarca sağa sola çarpması ve potadan yere birtürlü düşememesi gerçekten can sıkıcıydı. Hatta bir de düşemeyen top potadan geri döenerse:) işte bu asıl komik olandı. Korkanlar aslında potadan geri dönen toplardı. Yeni dünyanın frekans ve titreşimlerine uyum sağlayamayacak olanlarımız. Ama lütfen numara yapmayalım, ben korkusuzum diye, ya da benim hiç boşluğum yok ben tamım diye. Çünkü bu sistem bunları yutmayacak kadar gerçek ve saf farkındalıktan oluşuyor. Rol yapmayın yani, eskiden maskeni tak çık, rolünü iyi oyna, dik dur, sağlam bir duruş sergile gibi laga lugalar bu düzende tutmayacak. Gerçek olmayan dağılacak, aynı bir toz bulutu gibi poffff…

Çocuklarımıza bakalım nekadar iyi gözlemciler, kim dürüst kim yalancı hemen tespit edip bize söyleyiveriyorlar, nasıl farkındalar. 9 yaşındaki yeğenim; ‘ nekadar hızlı ve dolambaçlı konuşuyor diye, bir kişinin dürüst olmadığı kanısına varabiliyor.. Yani demem o ki bu çocukları ne İngilizler ne Fransızlar ne başka boyutlar kandırabilir. İstedikleri kadar tablet, telefon, şarkı, paketlenmiş gıda vs tüketsinler. Saf farkındalık kanmaz, yutmaz, hastalanmaz… Yani bizlerin iyileşme zekası nerede biliyor musunuz!! Sağ yarımküre de:)) Günaydın Türkiye! Şimdi uyanmanın zamanı. Hani sağ beyni uyutup, sol beyinle kurulmuş olan düzende hastalıkların iyileşemeyeceğine veya ilaçsız yapamayacağımıza inanıyorduk ya, işte bu devir bitiyor. Fakat uzun süre doğum kontrol hapları kullandık ve kılcal damarlarımız zedelendi, tekrar çocuk doğurabilmemiz için doğum kontrol haplarını bırakmamız lazım ve o incecik damarlarda büyüyen bebeğe alan açmamız lazım. Kalbimizi temizlememiz lazım, damar yapımızı bozacak duygu durumlarından uzak durmamız lazım.

Bizim o bebeği büyütebilmemiz için ona annelik yapmamız lazım. İçimizde doğmayı bekleyen milyonlarca bebekten bir tanesi, ne istiyorsanız onu doğurabilceğiniz bir çağ artık bu çağ. Işığın sonsuz ve yaratıcı gücünü, kaynakla olan bağlantısını, ya da kaynakla nasıl bağ kurabileceğinizi öğretecek bir çağ. Bence çok eğlenceli, adrenalin dolu:) Hani gondolun en ucuna oturup sizi yukarı çıkardıktan sonra aşağı indirirken ki his gibi, dün 10 yaşında kurutulmuş bitki satan bir romen kızı anlattı bunu bana, konuşmayı ve dinlenmeyi çok özlemiş, yani kimse dinlememiş, biraz dinledim ve o bolca konuştu, ne de çok seviyor du konuşmayı, fakat rahatsız edici bir konuşma değildi, tüy gibi hafifti sözleri, havada savrulan kuş tüyleri gibi omuzlarıma konuyorlar ve gıdıklayıp düşüyorlardı. Nekadar doğal ve gerçekti, potadan aşağı düşüp yaratıcıyı ilk kucaklayanlardan biri olacaktı. Ne parası çoktu ne bilgisi, ama keskin zekası, gözlerinden yıldız gibi çakıyordu.

Dilinin ve belinin kıvraklığı dikkatimi çekmişti. Romen havası oynar mısın sen dedim! ‘abla akşam panayıra gel birlikte gondola binelim, ozaman oynarım demişti:)..tatilim yine başlamıştı, ada beni dinlendiriyor, beni okuyor ve esen rüzgarlar nefesimi tazeliyordu. Kızların gönlünü yapmak için gittiğimiz ultra herşey dahil konseptlerde yaşadığımız telaş artık beni iyice yormaya başlamıştı. Bol miktarda yediğimiz çeşit çeşit yemekler, aldığımız alkoller bütün organlarıma at koşturtuyordu. Hepsi nefes nefese, hepsi soluk soluğa koşturuyor ama sonunda varılacak bir hedef olmadığını anlayınca hayal kırıklığına uğruyorlardı. Siz bilir misiniz bütün organların nefes aldığını, sadece ciğerlerimiz, diyaframımız değil bütün organlarımızın başlı başına nefesleri olduğunu bilir misiniz. Ben bazen dalından koparılan pırasının hele yemek yapılırken 30 parçaya böldüğümüzde soluk hızının nasıl da arttığını nefes nefes kaldığını görüyorum;) onun bile soluğu varken, benim karaciğerimin mi olmayacak, onun da var elbet! Benim yazılarım genelde sağ yarımküre den gelir, yaratıcı bir zekayla yaradan olduğunuzu farkettiğinizde daha da ilginizi cekecektir. Ne yaparken tüyleriniz diken diken oluyorsa, işte orada yaratım vardır. Bizler ışığız, ışıktan başka gördüğünüz herşey sizin fazlalığınızdır. Beden, makyaj, kıyafet…

Kıyafet demişken ben de çok severim beyaz keten gömlek ve bol beyaz pantolan giymiş kaslı bir adamın görüntüsünü:) hatta dar giyinenler ve hatlarını belli edenlerden ziyade, bol giyinip içeride ne olduğunu merak ettirenler daha da çok dikkatimi çeker:))) hahaha sesli güldüm, hoşuma gitti. Sağ yarımküre tarihi bütün çıplaklığı ile gözler önüne serecek, yer ve gök bu sebeple inleyecek, belki de Kleopatra nın mezarı Türkiye de çıkacak… şok şok şok, değiştirilen isimler, değiştirilen mezarlar, hepsi gerçek kimliği ile buluşacak. Yoksa yer gök daha da ağlayacak ve daha çok insanlar ölecek, depremler olacak.. gökten ve yerin dibinden çıkan fotonlar bizleri buna uyum sağlamaya mecbur bırakacak. Karışmış bir yumağın çözülüp tekrar dosdoğru sarıldığına şahit olacaksınız. Yazımda verdiğim betimleme ve örnekleri kullanıp imgeleme yapabilirsiniz: örneğin çözülememiş zihin düğümlerinizi bir yumakla çözebilirsiniz. Karışık yumaklarınızı alıp tekrar sarın, ister imgeleyin ister elinize bir yumak alıp yapın, iyi gelecektir. Meğer herşey nekadar da basitmiş ve biz neden hayatı bukadar zorlaştırmışız diyeceksiniz. Bu yazımda da yazıyorum ilk çözülecek yumak Türkiye dir, ve Türkiye ağacın köküdür. Dünya bir ağaçsa yani. Ya da kalbidir diyelim. Biz frekansımızı yükselttikçe diğer bütün ülkeler buna uyum sağlamak zorunda kalacaktır. Ne savaşmaya ne dövüşmeye ihtiyaç yoktur. Yunanistan konsolosluğuna vize başvurusunda bulunmuştum, 90 euro ve 1000 tl hizmet bedeli aldılar, evraklarımın tam olduğunu düşünürken, iş bankası Antalya şubesinden aldığım hesap döküm örneğimi kabul etmediler ve Çanakkale İş bankasına gidip tekrar hesap dökümü almamı istediler.

Beni kuyumcular çarşısının içindeki İş Bankası Şubesi’ne yönlendirdirler, okadar kalabalık ve dar yollardan geçtim ki, arabamın ön tarafını bir taşa çarptım. Yunan konsolosluğunda çalışan Türkler Yunanlılardan daha çok Yunan olmuş ve gelen her insanı zorbalayıp abuk subuk evraklar istiyordu. Gerilmiştim. Bu düşmanlık Türklere bile sirayet etmişti. Başka hiçbir konsoloslukta bu gerilimi hissetmemiştim. Bana uygun olmayan bir durum vardı ve sebebini anlayamıyordum. Çalışanların bakışlarındaki düşmanlık..offf aman allahım ne yaptım ki ben size yaa!! diye sitem edesim vardı. Neyse güç bela evrakları teslim ettim ve oradan ayrıldım. 2 gün sonra telefonum çaldı ve biri benim ismimi, kimlik bilgilerimi vs teyit emek için beni aramıştı, ben de arayan kişinin özel bilgilerimi istemesinden rahatsız olarak siz kimsiniz, dolandırıcı mısınız, sahtekar mısınız ne diye bu bilgileri istiyorsunuz benden! diyerek sert çıkışmıştım.. Tabi arayan kişinin Yunan konsolosluğundan olduğunu duymamışım:)bunu geç farketmiştim. Aslında onlar benim dolandırıcı mı, sahtekar mı olduğumu anlamak için evraklarımı sorgulamak maksadıyla aramışlardı. Fakat ben önce davranmıştım:))) Tabi vize çıkma ihtimali de yüzde doksan düşmüştü:)) Ya nedense hiç pişman olmadım desem yeri.

Babam Avrupa vatandaşı, benim de kimliğimin çıkmasına bir, iki ay kaldı, yani aslında ben de avrupa vatandaşıyım. Tek bir evrak bile bana vize vermelerine yetecekken onlar bana 1 ay boyunca evrak toplatmış, bir de üstüne bazı evrakları yetersiz bulmuş olacaklar ki, kontrol için arıyorlardı. Türk insanına yapılan bu muamele canımı sıkıyordu. Bukadar sahtekar, bukadar dolandırıcımıydık biz ya..Balık baştan kokar, bu konuya uygun düşecekti. Ya da Türk insanına nasıl muamele edersen o da öyle olacaktı. Değersiz. Kısasa kısas. Böyle şeye böyle şey:)) Üzerine Rum köyünde parkettiğim arabamın farları yüzünden bir Rum amcadan azar işitmiştim.. Rum amca ışığın fazla geliyor, gözlerimi kamaştırıyor kızım deyince, ben bunu iltifat olarak almıştım:)) meğer arabanın farlarından rahatsızmış:)) Ben de gayet sakin bir şekilde ‘ bey efendi benim normalim bu’ demiştim. Adamacağız iyice sinirlenmişti. Ozaman dedim Rumlar bizim ışığımızdan rahatsız, gözlerini alıyoruz, önlerini göremiyorlar:) Bu ışıktaki parlaklık, zeka da ki kıvraklık diğerlerinin gözlerini alıyordu:)) ne güzel sonuçlar çıkarıyorum diyimi:)) Bugün Türk kanım ağır bastı. Ozaman uyandın Türkiye ile bu yazımı sonlandırmak istiyorum.

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.