Takıntılarım
Dünyanın en büyük özgürlük harbidir Gazi Mustafa Kemal Paşamızın önderliğindeki İstiklal Savaşı. “Çıktık açık alınla on yılda her savaştan, On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan” diye marşlar söyleriz onurla ve gururla. Çünkü Türk tarihinin en önemli zaferlerinden bir çoğu bu on yılda kazanılmıştır.
Türk Cumhuriyet tarihini anlatmayacağım burada. Zira inanıyorum ki her Türk evladı bu tarihi ezbere bilir veya bilmek zorunda. İstiklal savaşı başlamadan önceki en büyük zaferimiz Çanakkale Zaferi’ydi.
Yedi düvel saldırıyordu ufacık bir karaya. Ama bilmiyorlardı ki orada Gazi Mustafa Kemal önderliğinde şanlı Mehmetçiklerimiz, yani dedelerimiz vardı. Hiç biri geri döneriz diye düşünmeden gitmişti oraya. Anaları da kınalı kuzu gibi kınalamış, ”Vatana kurban olsun” diye göndermişti.
Bu Mehmetçiklerimiz için bir de ağıt formatında türkü yakılmıştı; Hey onbeşli onbeşli, Tokat yolları taşlı” diye. Onbeşli denince yaşı onbeş olanlar sanılmasın. Hicri takvime göre 1315 doğumlular askere gönderilmişti. Hatta yaşı tutmayan Halil’in yürek yakan öyküsü de ayrı bir yazı konusu bence.
İşte baş takıntım; böylesine acı dolu bir ağıt utanarak yazıyorum düğün salonlarında oyun havası olarak çalınıyor ve insanlar bu türkü eşliğinde oyun oynayarak atalarımıza, dedelerimize, şehitlerimize zulüm ediyorlar. Kemiklerini sızlatıyorlar. Lütfen rastlarsanız böyle bir duruma müdahale edin, başka oyun havası mı yok. Mesela “Manda yuva yapsın söğüt dalına.”
Reklamlar var bir de. Şarkıcı bir bayan mücevher reklamından da para kazanmaya devam ediyor. “ Her kadının hakkı” diyor taktığı pırlantayı gösterip. KDV’si sıfır olan bu her kadına lazım pırlanta, televizyon başındaki kadınlarda nasıl bir etki yaratıyor bilemem ama ben acı acı gülümsüyorum sadece.
Zira yaşadıklarım öfke boyutunu aştı, gülmek gibi bir aptallığı yaşıyorum. Ülkenin yarıdan çoğu açlık sınırında ya da yoksullukla uğraşıyor. Pazar yerlerindeki artıklardan toplayıp çorba kaynatmanın peşinde. Bir kullanımlık maskeyi yıkayıp yıkayıp takıyor. Ekmeğe zam gelmiş, tek doyurucu yiyecek maddesi de azalmak durumunda, kar başlamış, bizler pencereden kar yağışını izlerken ya da kardan insancıklar yapmaya çalışırken o kadın çocuklarını soğuktan nasıl koruyacağının peşinde. Ve reklamdaki para üstüne para kazanan kadın “Her kadının hakkı” diyor.
Birazdan survivor başlar, ya da o ses Türkiye. İlginçtir her kanalda değerli bilgileriyle “şükretmeyi” öğreten hocalardan aldıkları ilhamla çocuklarının karnını pazardan topladıkları artıklarla doyuran anne ve baba da oturacak ya gönüllüleri ya da ünlüleri tutacak ve heyecanla kimin eleneceğini tartışacak. Ya da Hadise bacılarının ya da Murat Boz kardeşlerinin pandemi süresince neler yaptıklarını merak edecekler.
İşte bu ve buna benzer yüzlerce takıntılarım var. Kafam takılıyor yine ve Yahya Kemal Beyatlı’nın sessiz gemisi takılıyor dilime ; “Bir çok giden memnun ki yerinden, çok seneler geçti, çok seneler geçti, dönen yok seferinden.”
Demek herkes memnun…..