Dolar 34,5176
Euro 36,4214
Altın 2.963,66
BİST 9.142,22
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bursa 21°C
Az Bulutlu
Bursa
21°C
Az Bulutlu
Cum 19°C
Cts 7°C
Paz 8°C
Pts 9°C

Hassas Antenler Üzerine

4 Nisan 2024 13:45
419
A+
A-

Şu sıralar dünyanın en bilindik doktorlarından Gabor Mate, tüm hastalıkların kökeninde dile gelmemiş, bastırılmış duyguların var olduğunu söyler. Mate, yaptığı çalışmalarda özetle şunu belirtir: İlk çocukluk döneminden itibaren ebeveynler tarafından duygularımızın kabul görmemesi sonucu hayat boyu hislerimizi yaşamamayı öğreniriz ve bedenimiz bastırılan o duygulara hastalıkla cevap verir. Bilhassa otoimmun hastalıkların temelinde bu sebep yatar.

Alice Miller “Olumsuz duygu, bedenin yaydığı önemli bir sinyaldir. Bu mesaj yok sayılırsa, beden kendisini duyurmak için yeni sinyaller yaratmak zorunda kalır… Olumsuz duygularımızı bastırmaya çalışmak yerine kabul etmemiz ve onları anlamlı duygulara dönüştürmemiz gerekir… Bütün bu duyguları yok saymaya veya bastırmaya çalıştığımız zaman bedenin içine yerleşecektir” diyor.

Daha öncesine gidelim. Yeni doğan bebeğin, ilk aylarda anneyle göz temasını doğru bir şekilde kurmasının önemine değinelim. Bebek, annenin yüzüne bakar ve onun yüzünde kendini bulur. Göz temasında sevgi, güven, mutluluk ilişkisi kurması çok mühim. Eğer annenin gözleri korku, çaresizlik gibi duyguları yansıtıyorsa, bebek annenin yüzünde kendi yüzünü değil, annenin yoksunluğunu görür ve karşılanmayan duygusal ihtiyaçları bilinç dışına itilerek, yaşam boyu onun arayışı içine girer.

Bu çocuklar, ileriki yaşlarda, anne-babasının sevgisini güvenceye almak adına onlarla iyi ilişkiler kurmaya çabalar. Zamanla, doğalarındaki uyum sağlama becerilerini daha da geliştirerek başkalarının bilinçsizce gönderdiği sinyalleri algılayan özel bir duyumlar sistemi yani ‘hassas antenler’ oluştururlar. Dünyayı ve insanları ‘hassas antenlerle’ diğer bir deyişle aşırı duyarlı hisleriyle algılamaya başlarlar. Böylelikle, psişik güçler edinirler.

Yine Alice Miller “Beden tam olarak neye ihtiyaç duyduğunu bilir, mahrum kaldıklarını unutamaz, boşluk oradadır, doldurulmayı bekler… Bedenin beklentileri yaşla azalmaz, tam tersi. Başkalarına yönelik hale gelir” diyor.

İşte mesele burada başlıyor.

Borgna’nın yazdığı gibi: Ruhun yalnızlığı. Mutluluğun iç dinamikleri.

İçsel yalnızlığın derinliği ta çocukluktan yerleşen o boşluktan kaynaklanıyor. Boşluk her geçen gün kendi sesini duyurmaya çabalıyor. Kimisi o boşluğu bağımlılıkla kimisi ise hastalıkla dolduruyor.

Nietzsche, Proust, Kafka gibi ünlü isimlerin ızdırap çektikleri hastalıkların nedeni, anne veya babalarıyla kuramadıkları o sevgi dolu ilişkinin yoksunluğudur. Debelenip durdukları boşluk, onları felsefeye ve edebiyata yönlendirmiştir. İç dünyalarını, yaratıcılıklarıyla ayrı bir boyuta taşıyarak ölümsüz eserler bırakmışlardır.

Tabii her insan benzeri yetenek ve ilgiye sahip olamaz. O halde, ruhun yalnızlığını, sevgi ve şefkat arayışını nasıl gidereceğimiz hakkında düşünmeli. Hem de antenler böylesine hassasken…

Borgna, kuyruklu yıldızlar misali ışıltılı ve izi silinmeyen bir mutluluk çeşidinden bahseder. Bu mutluluğun her tür dünyevilikten kurtuluşla tezahür ettiğini söyler. Üstelik, içsel yalnızlıkla, yaratıcı yalnızlıkla beslendiğini ve başkalarının mutluluklarından sevinç duyan bir mutluluk olduğunu vurgular.

Yaratıcı yalnızlığı zaten yukarıda örnekledim. Üstünde duracağım konu ’başkalarının mutluluğundan sevinç duyan mutluluk.’ Varoluşsal tatmin taşıyan, mistik, aşkın mutluluk. Kırılgan veya dayanıksız değil, uçup kaçan değil; hayatın anlamına kapı açan bir mutluluk.

Bu çeşit mutluluğun ötekiyle kurduğumuz temasta yakalanabileceğini açıklamama izin verin. Dünyada kötülük hüküm sürerken, zalimlerin ve onlara çıkarları gereği ses çıkarmayanların sayıca çoğunluğu oluşturduğu bu düzende, ezilenin tarafında yer almak, iyiliğin ancak aktif halde mümkünlüğünü idrak etmek, bizi mutluluğun yoluna yolcu yapacaktır.

Bir yetimin başını okşadığınızda, bir fakirin karnını doyurduğunuzda, ihtiyaç sahibinin ihtiyacını giderdiğinizde onların gözlerindeki sevince tanıklık etmek, bakışlarınızı onların bakışlarına çevirmek, ötekiyle kendinizi aynalamak, içinizdeki boşluğu muazzam bir mutlulukla dolduracaktır. Varlığınızın anlamını, yaşama kattığınız değeri bu yolla ölçer hale geldiğinizde, mutluluğu ‘kaynağından fışkıran su’ gibi kana kana içip doyuma ulaşacaksınız.

Mutluluğun bir başka iç dinamiği ise, aşkın olanla kurduğumuz iletişim. Tefekkür saatleri. Kendinize verebileceğiniz en güzel hediye. Günün bir bölümünü tefekküre ayırmak. Bir başınıza kalıp doğayı dinlemek. Siz dinlediğinizde taş bile konuşur. Yeter ki kalbinizle kulak kesilin. Yaratılanın güzelliğini sanki ilk kez görüyormuşçasına hayretle keşfedip anda kaybolmak. Zamanı yitirmek, sadece o anı iliklerine dek hissetmek. Yaratılandan hareketle Yaratıcı’ya doğru kalbini uzatmak. Mutluluk, tam da o anda saklı.

Carpe diem sözünün anlamı çarpıtılarak, ‘ânı yaşa’, gününü gün et şeklinde yanlış bir anlayışa bürünmüştür. Oysa hakikat çok başkadır. Yaşadığın âna gereken kıymeti vermekle ilgilidir.

Aksi durumda maalesef, geçici heves ve hazlar uğruna bir takım bağımlılıklar baş gösteriyor. Ona başka bir yazıda değineyim. Konu dışına çıkmayalım.

Kıssadan hisse: Hassas antenlerinizi mutluluğun iç dinamiklerine ayarlayabilirsiniz. O zaman kendinizi her an yeniden doğurur ve sevginin binlerce tonunu tüm hücrelerinizde duyumsayabilirsiniz.

Benden söylemesi. Yazması mı demeliydim?

 

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
24 Nisan 2024 07:49
3 Nisan 2024 00:15
26 Nisan 2024 08:01
1 Nisan 2024 17:14
19 Nisan 2024 10:38
7 Mart 2024 22:47
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.