8 Mart
Sevgili Okuyucu,
Bu satırları yazıp yazmama konusunda epey kararsız kaldım. Malum, yüzyıllardır süregelen ahlâki değer yargılarımız, yaşama ‘farklı’ pencerelerden bakmak yerine, ‘farklı’ pencereleri ‘aykırı’ nitelendirmemize sebep olduğundan, onları her daim kapalı tutmamıza yol açıyor.
İşte, sırf bu yüzden, yani sizler yazımı okurken beni ve cümlelerimi, klişe yargılarla ‘aykırı’ etiketlendirirsiniz diye tereddütteyim. Can çıkar huy çıkmaz, denir ya, huyum kurusun, içimde tutamayacağım.
Halil Cibran, Ermiş’te “İçinizden herhangi biri kendisini aldatan karısını yargı önüne çıkarmak istediğinde, bırakın yargıç aynı zamanda kocasının kalbini terazide tartsın, ruhunun boyunu ölçsün.” diyor.
Günümüzün laçka, hoppa, dansöz ilişkileri değil kasıt, başka bir meselenin altını çizmiş yazar. Tıpkı Dostoyevski’nin eşine ’Seni düşüncemde bile aldatmadım.” dediği boyuta değinmiş. Nedir o boyut? Veya şöyle sorayım: Nasıl bir yoksunluktur, Halil Cibran’ın satırlarını işgal eden?
Aklı başında hiçbir kadın, bir erkeğin sıralamasında ‘ikinci’; bir başka kadının hayatında ise ‘öteki’ olmayı tercih etmez. Nitekim, terazide tüy kadar ağırlık etmeyen kalplerin, boy ölçümünde yer cücesine yetişemeyen ruhların dört duvarında geçen bir yaşamda, kendine çıkış yolu arayan kadınları kim suçlayabilir? Toplumun suretten öteye geçmeyen değerleri mi? Ahlâk maskesi takmış yüzler mi, o yüzlerin kendini kamufle ettiği göstermelik sözler mi? Hiçbiri değil. ‘Çıkış yolu arayan’ dedim az önce. Bu arayış, günümüzde örneklerine adım başı rastladığımız türden bir ‘arzu nesnesi’ arayışı değil. Daldan dala sıçrayışlar değil. Kadının iç dünyasını dolduracak türden bir arayış. Gönlünde yüke dönüşen büyük bir yoksunluğun tatmini. Anlaması çok zor olmasa gerek.
Yalnız, sevgili okuyucu, ne kadar anlaşılır bir üslupla yazsam da senden çekiniyorum. O yüzden üstüne basa basa söylüyorum: Aldatma eylemini haklı çıkarmak gibi bir niyetim yok. Kadınları acımasızca yargılamadan önce onları anlamaya çalışalım. Farklı bir pencere açalım, diyorum. Seni daha fazla kızdırmamak için kısa kesiyorum, sevgili okuyucu. Değinmem gereken başka bir konu var.
Filistin’de şu ana kadar 25 bin civarı kadın ve çocuk acımasızca katledildi. Doğu Türkistan halkına yani Uygur Türkleri’ne yıllardır işkence ediliyor. İnsanlar soykırıma uğruyor. Ülkemizde neredeyse her gün kadın cinayetleri duyuyoruz. Çocuklar tecavüze uğruyor, öldürülüyor. Ve bizler, ucu bize dokunmadığı için, timsah gözyaşlarından ve üç beş özlü sözden ötesine gerek duymadan, öylece yaşamaya devam ediyoruz. Bir aldatmaca çarkının içinde adına ‘gündelik hayat’ deyip kendimizi kandırıyoruz.
İnsanlığın gelişmişlik düzeyini teknoloji değil, insana yakışır bir insan olabilme becerisi belirler. Hepimiz sınıfta kaldık, kabul edelim. Çünkü, hepimiz sistemin parçasıyız. Bazı istisnai duruşlar dışında. Adı: Abir Al-Sahlani. Avrupa Parlamentosu Üyesi. “Çiğnenecek başka yasa kalmadı.” diyerek, herkesin önünde cesurca bir duruş sergiledi. Sosyal medyada konuşmasını izlemenizi öneririm. Yaşama hakkı çalınan tüm kadınları temsilen Abir Al-Sahlani ve onun gibi sesini esirgemeyen kadınlara selam olsun. Gün sizin gününüzdür. 8 Mart.