12 Eylül’ü Anlamak
Dünkü yazımda on iki eylülü yaşamak başlığını kullanmış ve yetmişli yıllardan bu yana yaşananları kendi bilgim ve fikirlerim doğrultusunda anlatmaya çalışmıştım. Bu gün ise daha geniş ve farklı bir açıdan on iki eylülü anlamaya çalışacağım.
12 Eylül’e gelebilmek için önce Kurtuluş Savaşı’nı iyice bilmek ve anlamak gerektiğini düşünüyorum. Kurtuluş savaşına son noktasını koyan Büyük taarruza gelmeden önce, Sakarya Meydan Muharebesi’ni de bilmek gerekiyor. 5 Ağustos 1921 yılında Atatürk Gazi Meclis’ten Başkomutanlık yetkisini almış ve akabinde Türk ulusunu fedakârlıkta bulunmaya çağırarak “Tekalif-i Milliye Emirlerini” çıkarmıştı. Türk ulusu elinde ne var ne yoksa tamamını ordusuna gönderdi. Böylece 23 Ağustos’ta başlayan Yunan hücumuna karşı Sakarya meydan muharebesi başladı.
Bir yıl önce Eskişehir cephesinde yenilgiye uğramış olan Türk ordusu yaklaşık 100 kilometrelik bir alanı bırakarak geri çekilmek zorunda kalmıştı. Türk ordusu Sakarya’nın doğusunda yeniden toparlanmaya ve düşmana karşı koymaya hazırlanmıştı. Yunan orduları ise son darbeyi vurmak ve Türkleri bitirmek için tüm gücüyle ordumuza saldırmaya başlamıştı. Çok ağır kayıplar verdiğimiz bu savaşta zaman zaman geri çekilip yeniden savunma hatları kurmaya çalışmış ve düşmanı durdurmak için her türlü askeri taktiklere başvurmuştuk.
Düşman üstün kuvvetlerle ve silahlarla bir canavar gibi saldırıyor ve zor anlara düştüğümüz de oluyordu. İşte o muhteşem insan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, savaşın gidişatını değiştirecek bir emir verdi. Çizgi hattı savunmasından vazgeçerek “HATTI MÜDAFAA YOKTUR, SATHI MÜDAFAA VARDIR. O SATIH DA BÜTÜN VATANDIR” diyerek müthiş bir savaş dehası gösterdi ve düşmanı bozguna uğrattı. 22 gün, 22 gece süren ve Başkomutanımızın üstün askeri dehasıyla zaferle biten bu SAKARYA MEYDAN MUHAREBESİ” bir yıl sonraki Büyük Taarruzun dönüm noktası olmuştu.
Sevgili dostlar, bir tarihçi olmadığım için eksiklerim ve yanlışlarım olabilir. Affınızı dilerken lütfen Türk ulusunun ve bugünkü varlığımızın temeli olan bu yakın tarihimizi lütfen çarpıtılmış, saçma sapan televizyon dizilerinden değil de gerçek tarihçilerden öğrenmeleri için çocuklarımızı eğitelim. Az önce dedim ya bu Sakarya Meydan Muharebesi Büyük taarruzun dönüm noktası olmuştu diye, işte On iki Eylül de çağdaş, laik ve demokratik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetini karanlığa götürmek isteyen emperyalist güçler için de bir dönüm noktası olmuştur. Dünkü yazımda da anlatmaya çalıştığım gibi kurulan hain senaryo adım adım uygulanmış ve ülke bir kardeş kavgasının ve kaosun içine sürüklenmiş, güya ülkeye huzur ve barışı getirmek adına bu hain darbe yapılmıştır. Tıpkı Irak’a, Libya’ya, Mısır’a, Afganistan’a ve Suriye’ye demokrasiyi götürmek gibi ancak salakların inanabileceği bahanelerden birini daha üretmişlerdi.
Meclis dağıtılmış, Üniversiteler çağdaşlıktan uzaklaştırılmış, YÖK gibi çağdışı faşizan bir yönetim getirilerek özerklikleri yok edilmiş, pıtrak gibi İmam Hatipler açılmış ve ülkede akan kan güya durdurulmuş ama karanlık güçler sinsi bir şekilde örümceğin ağını ördüğü gibi her tarafa nüfuz etmişlerdir. Öncelikli hedefleri eğitimi değiştirmek ve ordunun içine kendi karanlık güçlerini sokmaktı ve başardılar da. On beş Temmuz bunun en çarpıcı görüntüsüdür. Siyasi yazılar yazmama gibi kesin prensiplerim olduğu için olaylara farklı bir pencereden ve helikopter açıdan bakmayı yeğliyorum. Bunları yazmaktaki amacım ne iktidarı ne de muhalefeti övmek veya yermek değil. Sadece ülkemizin üzerinde oynanan oyunları ve hazırlanan senaryoları anlatmaya çalışmaktır.
Hep söylemişimdir ve söylemeye de devam edeceğim, “Adamların bizimle, yani Türk Ulusuyla meselesi var”. Ki, bu meseleleri son Türk yok olana kadar da bitmeyecektir. Ama yüce Türk Ulusu da bu medeniyet kisvesi altındaki canilere ve canavarlara asla geç it vermeyecektir. Ha, zaman içinde bazı aksamalar olmuştur ve olabilecektir de. Ama yüce Türk Ulusu bunların üstesinden gelmeyi her zaman bilmiştir ve bilecektir de. Zira yine o büyük kahramanımız, Atatürk’ümüzün dediği gibi;
“MUHTAÇ OLDUĞUMUZ KUDRET DAMARLARIMIZDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.”